Sayfalar

7 Kasım 2013 Perşembe

the great gatsby

imdb: 7.3 = bende de aynı noktadadır zat-ı alileri

Baştan söyleyeyim kitabı okumadım, bilmiyorum. Yani film aslında kitaba göre berbat mıdır değil midir çözümlemesini yapamam, fakat bana göre "güzel" bir film, diğer bir deyişle "fantastik masal görselinde dram filmi". Oyunculuklar kusursuz-naifliği, çaresizliği, aşkı, hırsı, damarlarınızda hissettiriyorlar-, görüntüler zevkle hazırlanmış fotoğraf karesi kıvamında, diyaloglar akıcı ve etkileyici, daha ne olsun al sana "çılgın 20ler".


*canıma dokunan noktalar:

-  Hiçkimseye muhtaç değilmiş gibi görünen Gatsby'nin senelerdir göremediği tek aşkı Daisy ile görüşebilmesi için Nick'in yardım edeceğini duyması ve "karşılıksız yardım"  ikilisini algılama çabası

- Gelecek için umutlar ve hayaller simgesi "yeşil ışık" lı sahnelerin tümü

- Bekleyiş karşısındaki sabrı tükenmiş Gatsby ve heyecanı sönmüş Daisy karşılaşması & gerginliği =müthiş yansıma

- Gatsby'nin sadakatine karşılık Daisy'nin hayata ve aşka devam ettiğini algılayan Gatsby'nin yoksunluk sahnesi

- Asilzadeler soyu övünücüsü Thomas'ın, atalarının fakirliğinden yaralı Gatsby'i geçmişiyle yargıladığı ve asil olmayan soyunu aşağılaması sahnesi

- Thomas'ın kara sevdası metresini yanlışlıkla ezen sorgusuz Daisy'nin başına kötü birşey gelmesinden tedirgin olan tutkunluktan gözü dönmüş Gatsby'nin bahçede beklemesi

- Zenginliğin ve şaşaanın zirvesindeki Gatsby'nin bir kez girebilme şansı bulduğu havuzda öldürülmesi

- Gatsby'nin cenazesine gelmesi için Nick'in Daisy'i araması ve kuzeninin umursamazlığıyla çarpışması


işte bunlar hep deha, fitzgerald dehası... tüm o yaşanan aymazlıkların içinde tutku dolu bir bağımlılık hikayesi, tam da yaşanan aslında...











5 Kasım 2013 Salı

Elysium

ve distopya bağımlısı kurtulanelif.

Bilen bilir ütopya & distopya içerikli roman ve de film bağımlısıyımdır. Bu sebeple duyduğum her ütopik filmin izini sürüyor + buluyor + izliyorum, keza kitaplar içinde aynı işlem geçerli oluyor. ELYSIUM filmi de teee amerikalardan kuzenimin bir tweet iyle beynime düştü, heh iyiki de düşmüş.

Şimdi gelelim filmin "izlenebilitesi"ne.

imdb : 6.9 vermişler benden bi 7.4 net. (pardon da o saçmasapan hareketli zombilerin olduğu bradpitt filmi bile 7.1 yani, işte bunlar hep dış mihraklar bknz:israil)

konu: Malum distopyalarda bir  taraf  sömüren ve ahlaksız, diğer taraf ise ezilen ve isyankar; yani herkesi canından yakalayacak bir içeriğe sahip, acı çeken insanlar ve zaferleri. Çünkü herkes ezilmişlerin isyanını ve kazanmasını izlemeyi sever. Bu fikrin sosyolojik açıklamasına girmeden filme devam etmeliyim sanırım. 

Neyse işte bir Elysium var sene 2154'te, dünya atmosferinin içinde olan gezegen tarzı insan icadı olan zenginlerin cirit attığı bir yer. Adamlar kendi dünyalarını kurup oraya çekilmişler, fakirler bizim dünyamızı döndüren her türlü pis işi yapsın biz de terastan onlara bakıp güzel günlere cheers diyelim demişler. Demişler de hacı orda bile dış mihraklar, darbeciler, derindevletler cirit atıyor, alma mazlumun ahı hesabı. Elysium da teknoloji aklın alabileceği en üst boyutta kurulmuş, robotlar her işin ustası,  hastalıkları falan makinelere girip 5-7sn arası iyileştiriyorlar, düşünmetik ekranlarla iletişim kuruyorlar, silah sanayi almış başını gitmiş, uçan araçlar desen öyle tabi bildiğin bilimkurgu ;) bir de bu elysium da yaşayan beyaztürkler kendi dünyalarının enerjisini, robotların tamiri, çöplerin giderini falan dünyada yaşayan garibanlara yaptırıp yüreğimizi dağlayarak öfkemizi tavan yaptırıyorlar. Böylece filmin hikayesi başlıyor...


oyunculuk : Mattdamon kalıbının adamı olmuş çaresizliği de hırsı da güzel döktürmüş vesselam. Ki mattdamon oyunculuğunu beğenerek izlediğim tek filmi goodwillhunting dir, artık elysium u da eklemiş oldum.
Jodiefoster güzelliğini duygusuzluğa dönüştürüp soğukluğu yansıtan müthiş bir merhametsiz karakter çıkarmış helal, bayıldım.
Williamfichtner (prisonbreak-mahone) "bir adama kötü rol bu kadar yakışır" dediğim insan grubundandır.
veled oyuncularda max = mattdamon ın gerçek küçüklüğü


filmden notlar:

- bir ispanyol furyası fakir ve sömürülen tayfada döndüğü insana ispanyanın ekonomik krizini hatırlatmıyor değil

-yapayzeka ya sahip robotların yönetiminde yaşamak korkutucu ve filmdeki mattdamon un şartlıtahliye robotuna rapor verdiği sahne müthiş etkileyici ve düşündürücü

-elysium da böyle zenginlik, refah, manzara, mutluluk, güzellik gösterilirken elysium da yaşayan toplumun ne hissettiği ve ya ne düşündüğünü çok fazla özümseyemiyoruz çünkü halkı sadece bir iki sahnede  parti yaparken görebiliyoruz, yani bu adamlar neyin zenginiydi de şimdi ordalar veya  napıyolar da zenginlikleri devam ediyor diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz

-dünyada yaşayan insanların elysium a gitmesi yasak hal böyle olunca da hastalık tedavisi veya farklı acil bir ihtiyaç için elysium a gitmesi zorunlu olan insanların ihtiyacını kullanacak bir grup daha ürüyor-göçmen tacirleri-

-kruger psikopatı heyecanın aksiyonun kralını hissettiriyor, aksiyon severler kesinlikle bayılırlar

-yardıma muhtaç frey karakteri filmin zayıf yanı, keşke idealist frey sunsalardı, belki idealist frey tedirgin max in önüne geçerdi ama belki de VforVendetta gibi efsane olurdu, hayat... ama yardıma muhtaçlık ve acı her zaman daha yüksek gişedir. çünkü oscawilde amcamın dediği gibi "çok kolaydır insanların acıya duyarlı olmaları, ne zordur düşünceye duyarlı olmaları"

-sizde benim gibi herşeyi metaforik düşünüp "aslında şuan yaşadığımız dünyanın tam da aynısı" na gelebilirsiniz. Yaşadığımz zamanda da durum farklı değil çünkü durumu olmadığı için ihtiyacı olduğu sağlık tedavisini göremeyen, yaşadığı yerde savaş olduğu için göç etmek zorunda kalan ve tacirlere muhtaç olan toplumlar var. Eğer benim yazdığım bu yazıyı okuyabiliyorsan sen de ben de  aslında zamanımızın elysium unda yaşayan taraf oluyoruz ki bunun sorgusunu nasıl veririz en ufak bir fikrim yok. İşte bu yüzden elbet bizim de elysium umuzu yıkacak bir Musa gelir, ya da biz o gelmeden sorgularız ve düzene çomak sokarız.



-hal böyle iken, açıp 3saat boyunca kurgusu olmayan dizilerimizle hipnotize olmak yerine bu filmi izleyebilirsiniz, benden onay haydin eyvallah...













1 Ekim 2013 Salı

pzrtesi sendromu :S

#osestürkiye

Pazartesilerin vazgeçilmezi artık. Çok şükür ki karşısında iddialı yapımlar yok ve bende bölünmek zorunda kalmıyorum, arada bir GALATASARAY'ın maçları denk gelirse 2. yarı sebebiyle 45dklık kaçırdığım oluyor tabi ama henüz #osestürkiye ile yarışacak zevkte bir dizi yahut program denk gelmedi. (sadece pzrtesi için)

Kış gelmiş, yağmur yağmış, insanlar evlere çekilmiş, hava zaten karanlık bi de televizyonlarda hep dram hep dram, nereye kadar yani el insaf milletçe acıya doymayan bir hal alacağız yakında. Tabi böyle olunca da hayattan ufacık bir an bile olsa zevk almak isteyen insanlar kendilerini eğlendirecek hatta kahkaha attıracak yapımlara yöneliyor, reytinglerden de görüldüğü gibi.  "Pzrtesi Sendromu" nun kazananı #osestürkiye nin özeti dahi 4. olmuş, diyeceğim o ki ne kastıracaksanız 345678765.bölümdür katili aşikar olan "Karadayı" yı Allah aşkına. (ki Karadayı akşam harikaydı)

Hülya Avşar sivriliğinde olmasa da EbruGündeş ilk bölümlerdeki donukluğunu atarak eğlenceli kıvama geldi, arada muhteşem sesiyle söylediği  parçalarla farkı kapatıyor da , daha ne olsun. ( "Beni  benden alırsan"ı söylerken babamdan "böyle birini ne yapsan bitiremezsin" yorumu geldi, tüyler esas duruş )

MustafaSandal dan kurtulmuş olmanın verdiği huzur Athena Gökhan'ın katılmış olmasıyla yerini mutluluğa bıraktı ne yalan söyleyeyim. Adam çok eğlenceli o zaten bariz ama harika derecede de tatlıymış onu öğrendim ve yorumlarındaki samimiyetine söylenecek söz yok, iyi ki girmiş yeni kadroya.

Yaw bir de MuratBoz un o flörtöz halleri ve de hazır cevaplığı yok mu, yeme de yanında yat :D ve de Hadise, yarışmacılara karşı içten ve safça(temiz, masum) yaptığı grubuna alma konuşmaları eğlenceye tad katıyor.

Hal böyle olunca da #osestürkiye yi izlemek şart oluyor, açın işte 2güzel şarkıyla, 4güzel sesle, 5güzel insanla ve bol eğlenceyle kendinizi ödüllendirin canım, onu da ben söyleyecek değilim :P



#FATİH

(reyting 5.)
Önyargılı yazıyorum, hem de ne önyargılı. "o ne yaaa" diye saçma sapan bulduğum şeylere söylediğim bir kelime grubu var ve tam da fatih dizisine uygun. Baştan sona tahammül edemedim fakat arada baktığım sahnelerle ilgili olarak;

+bir çarşaf krizi döndür durdu, "sultanımın çarşafı değiştirildi mi, ütülendi mi, parfümlendi mi, serildi mi?" 2 reklam arası her açtığımda güzelim #ŞUBAT ımın Santo'sunu çarşafla kafayı bozmak üzre olduğunu görünce dayanamadım ve kumandayı televizyona yolladım.

+donuk bakışlı güzel insanlar, terkedin bu diziyi zira muhteşem oyunculuğunuz altında sizi izlemediğimiz için eziliyoruz(!)

+osmanlı saraylarına girebilmenin koşulları entrika yapabiliyor olmak, entrika sezebiliyor olmak ve entrika okuyabiliyor olmak

+müzikler güzel de yavan kaçmış, falan filan fişman.. diyebilirim.

Pazartesi akşamına 1. sıradan girmek istiyorsan cast ve senaryonun merakı hep yüksek tutacak seviyede olması, oyunculukların  insanları bağlayacak kalitede olması, müziklerin de heyecanı hissettirecek düzeyde olması gerekiyor, gençler bilin istedim.


#Karadayı

Söylediklerimi dinlemiş olacaksınız ki senaryoya bir heyecan bir atraksiyon katmışsınız, çok da güzel olmuş. NihatAltınkaya'nın kötü adam karakteri tam bir sağ gösterip sol vurma oldu helal, Feride nin savcıya lafı çakması harikaydı-özüne döndü, özlemişiz bu sahneleri- ve tabiki öldürücü vuruşu son dk sında yine MahirKara dan geldi, replik muhteşemdi, reytinginiz bol olsun gençler, tamgaz devam...


not : "Çalıkuşu" var bu akşam 2. bölümüyle ve ben bu dizinin tutkunu oldum, kitabına başladım hemen ki kitabı daha da muhteşem -bugün yarın bitiririm- . kitap bitip 2. bölümü de izlediğimde size fikirlerimi ileteceğim bizzat, eyw.








27 Eylül 2013 Cuma

gelgit (!)

MEDCEZİR

" Sezonun en iddialı dizisi" diye boy boy reklamını gördüğün projenin orjinali "The O.C" yani the orange county yani beyaz türkler. Ergenlik dönemimin baş dizilerinden biri ve de orjinali olan "The O.C"  (dawsonlar, buffyler, mcbeallar, gilmorelar....) ile karşılaştırmaya mecburum bilemezsin. Ön yargılı olmamak için 2. bölümü de bekledim yani yanlış anlaşılmasın, eğer ilk bölüm ardından yazsaydım yerden yere haşat etmiştim de herkese bir ikinci şans verilmeli. Neyse gelelim asıl meseleye;

Karşılaştırma elimden geldiğince az yapacağım, çünkü en geç 87 kuşağı "The O.C" i bilirken 90ve üstü "The O.C" den habersiz. Hal böyle olunca 92,93,95,96 lı tanıdıklarla dizi hakkında anket yaptım, adamlar dizinin tutkunu olmuşlar ve en az 3 sezon bu diziyi kimseye yedirmeyeceklermiş ki ortalama Türk dizisi standartlarında haklılarda, bknz:pisyedili.Gönül ister ki bende en az 3sezon bu dizi için siperde durayım da yabancı uyarlamalarda biraz çuvallıyoruz, aziz halkım.Yabancı dizileri Türkiye'ye uyarlarken senaristlerimiz "tıpatıp olma" hatasına düşüyorlar ve sanki "tıpatıp olmazsanız olmaz" zorunluluğu varmış gibi uğraştıkları için de hiç de tıpatıp olmayan bir uyumsuzluk sorunu ortaya çıkıyor. (eğerki "BUÜLKE"yi okumuş olsanız batıcılıktan ziyade batı fikrini daha iyi algılamış ve yorumu daha uygun yapmış olacaksınız, ufak bir tavsiye) Şöyle ki "The O.C"deki zenginlerin aile ve çocuk uyumu öle gerçekçi olurdu ki(bizim onları tanımadığımızdan ötürü olan bir inanç da olabilir) karakterlerin yaşadıkları olayların duyguları birebir geçerdi, oysa medcezir de herkes "The O.C" taklidi olmaya çalışıyor gibi hissediyorsun, yada ben öyle hissediyorum. Tıpatıp yapmak yerine "uyarlama" yapmış olsalar ve "cast"ı da ona göre seçmiş olsalar daha gerçekçi ve izlenir durur matematiksel olarak.bknz.ASİ

Sanırım bir şeyin aslını biliyor olmak yeni versiyonunda hata aramaya itiyor beni, ve sanki her şeyde bir kulp arıyormuşum gibi oluyorum izlerken. Ee ama senaryoyu zaten bildiğimden şaşıracağım veya heyecanla bekleyeceğim bir şey kalmıyor aslında merak ettiğimse oyuncuların ve senaristlerin konuları nasıl yorumladıkları oluyor. Mesela çağatayulusoy ve serenaysarıkaya uyumunu merak ettiğim için bir kaç bölüm daha şans vermek istiyorum, diziye belki de yürür gider bilemem(umarım). Bu sebeple cuma günü kendi saatinde KAYIP olduğundan tekrarlarını izliyorum.

Gelelim huzursuzluk veren ayrıntılara, sahne geçişlerinde ve olay akışlarında süreklilik ve uyum sorunu gözüküyor, sanki bir sonraki sahnenin ne olacağına o an karar veriyorlarmış  hissi uyandırıyor. Yönetmenin ufkuyla ilgili olabilir, orasına bir kaç bölüm sonra karar veririz artık. Diyaloglar ve de oyunculuklar... Diyaloglar da CİDDİ boyutta sıkıntı var, karşılıklı replikler monoton skeçler gibi, sanki kimse rolüne çalışmamış da orda birileri zorla söylettiriyormuş gibiler. The OC de dizinin bazı oyuncularının efsane olmasının sebebi replikleriydi, konuşmalarıydı, monologlarıydı; medcezir in senaristleri bu konuda çok eksik kalmışlar. Dizi sürelerinin uzunluğu ile alakalı bir durum olabilir diyorsun ama EZEL diye bir gerçek varken dizi süresinin uznuluğunun kaliteye engel olduğunu hiçbirimiz savunamayız. Tabi bir de seyirciler Türkiye deki sisteme alıştıklarından 15dk bakışma, 23dk ağlaşma bol drama bol abartı koyarak senaristler "The O.C" yaptıklarını düşünebilirler fakat bu biraz "Cennet Mahallesi" olmuş be gülüm.

Birde müzik meselesi var ki offf of..Mesela "The O.C" nin müzikleri efsanedir, 6 soundtrack albümü vardır ve dizi sayesinde birçok grup kendini tanıtma imkanı bulmuştur. Böyle uç bir yükseklik olmasa da en azından medcezir içinde kullanılan müzikler ve dizi içinde yapılan klipler uyumlu ve etkileyici olmalı, ki açıkçası bu konuda medcezir bu konuda zayıf kalmış. Biraz acımasız gittiğimi düşünebilirsin ama oyunculuklar, sahne akışları, diyaloglar ve tabi ki müzikler benim için dizi hakkında olumlu veya olumsuz düşünce oluşturan kriterler. Hal böyle olunca sevdiğiniz bir dizinin türk versiyonunu en ince şekilde eliyorsunuz.

Oyuncu seçimlerinde de yanlışlar, çok net. "The O.C" fanları bilirler dizide bir "SETH COHEN" gerçeği vardır ki Indie akımının başlangıcı sayılacak kılık kıyafetler giyerek, şahane film replikleri göndererek ve  mükemmel müzikler dinleyerek yeni bir ekol oluşturmuştu. medcezir deki karşılığı olan mert rolündeki TANERÖLMEZ i kayıpşehirdeki muhteşem rolünden alıp "loser" bir tiplemeye sokmuşlar, ilk bölümdeki hareketlerinde resmen içim ezildi ADAMBRODY görse kim bilir ne der :D Tabi birde Summer var ki hepimiz yerinde olmak için can atardık, müthiş bir enerji verirdi şımarıklığıyla. Ve bu şımarıklık nedense tatlı gelirdi, eylül de ise tatlılıktan ziyade bir iticilik var, şımarıklığı o kadar üstüne oturmuyor ki zorla oynattırıyorlarmış gibi duruyor.

SerenaySarıkaya favorim. MarissaCooper karakterini içmiş ve kendi yorumunu katarak oyunculuğunu konuşturmuş, güzelliğine söylenecek kelime yok zaten. Bir insan güzel olup da oyunculuğu da kotarıyorsa izlemenin tadına varılmıyor. Tıpkı Beylice ve Serez ailesi ebeveynleri seçimleri gibi. BarışFalay(hastasıyım) her ne kadar SandyCohen havası taşımasa da, dizinin gerçekliği açısından fakir ama gururlu gencin yükselişi karakterine en uygun tip olmuş ve oyunculuğunu da döktürmüş. MineTugay ve ŞebnemDönmez birbirleriyle karakterlerin hakkını vermek için yarışıyorlar, zevkine doyulmuyor. CanGürzap da CalebNichol un TR karşılığı olmuş, nokta atış. Gelelim ÇağatayUlusoy'a ... Ya çok yakışıklısın, karizmatiksin ama RyanAtwood olacak çocuk değilsin sanırsam genç(isterim ki beni utandır). Çabalıyorsun farkındayım, belki de repliklerin daha uzun, sahnelerinde daha etkileyici olursa bir karakter oyuncusu olabilirsin sende Kıvanç hesabı, olamaz mı olabilir...hayat :D

işte benim için medcezir de hal böyle...



not : gerçi 2. bölümü izlerken bazı güzellikler gözüme çarpmadı değil, mira&yaman atışmaları ve ukalalıkları eğlence katıyor, birde mira nın mert e yaptığı STARWARS göndermesi vardı ki tadına doyum olmadı, zaten The OC nin de efsane olmasının sebeplerindendir kült filmlere, müziklere, aktörlere yapılan ince göndermeler.











24 Eylül 2013 Salı

müzik harika dostum!!!

KAYIP

Sonunda muhteşem bir açılış yapan ve de harika bir hikaye sunan bir diziye başlamış bulunmaktayız. Duygularımı dile getirmekte biraz gecikmiş olabilirim lakin 2. bölümü izlemeden "muhteşem" kelimesini tüketmek istemediğimden ötürü kendimi bir hafta daha rölantiye aldım. Kararımı huzurlarınızda açıklıyorum; bayıldım bayıldım bayıldım.

Senaryo üzerinde uzun süre çalışılmış olduğunu dizinin akışında ve kurgusunda hemen hissediyorsun. Sıkıcı dakikalar veya uzun bakışmalar ağlaşmalar yerine olaylarla örgülü bir bulmaca içinde hissediyorsun kendini. Türk milleti düğüm çözmeyi çok sever ("eğer düğümü çözersen kaynananla iyi geçinirsin"den ötürü müdür bilemem) ama ortada çözülemeyen bir olay, bulunamayan bir çocuk ve ya alınacak bir intikam varsa bu olayı çözme işi millet olarak üstlenmek genlerimizdeki kahramanlık kromozomundandır.

Diziye desteğim sadece senaryosundan dolayı değil öyle bir bütünlük var ki 90dk yetmiyor. Kullanılan müzikler sebebiyle sahnelerin etkisi öyle müthiş geçiriyor ki tüyler baştan sona saygı duruşunda bekliyorlar. Halbuki biz ToygarIşıklı ve Kıraç besteli dizi müziklerinin hastasıyız böyle farklılıklar insanı sarsıyor bir yani lütfen (!) (hakkını yemeyeyim EZEL müzikleri muhteşemdi Toygarcım, seninde ALİYE albümünü almıştım Kıraçım) Taşım sanatçılara değildi zaten yahu değişiklik aramayan yapımcılarla meselem benim[vicdanyaptm] Neyse uzun lafın kısası müzikleri kime yaptırıyorsanız tam gaz devam çünkü harika olmuş.

ve tabiki tabiki tabiki kusursuz oyunculuklar;

mete horozoğlu; adamım naaptın sen öyle, nasıl eğlenceli +sorunlu+sevimli+zeki+muzip+duygusal+komik bir karakter çıkarmışın öyle, yeme de yanında yat ;) harika bir oyunculuk, acıtasyona götürülebilecek potansiyeli olan diziye heyecan ve sevimlilik katmışsın 10 numarasın

aslı enver; senin soğuk duruşunun altındaki o kırılgan+naif  ve de aynı zamanda ukala kadınsı karakterine kurban, hep farklı uçlar hep farklı roller, hastasıyız!!!

dolunay soysert: tam anlamıyla bir anne, masum+saf+temiz+hesapsız

menderes samancılar: raconları fena kesiyorsun, tam oturuyor bil istedim

kaçırılan veled: yakıyorsun ortalığı oyunculuğunla, helal.

ilker kaleli: rol yakışmış hacı, biraz daha kaptır kendini göz kırpmayalım

kaan taşaner: her zaman favorimsin biliyorsun ;)

kaçırılan veledin dayısı: dünyaya kötü adam rolü oynamaya gelmişsin bro, en bomba kötü adamsın beğendim


ve diğer oyuncular; herkes rolünün hakkından fazlasını vererek oynuyor, bu yüzden de samimiyet cam ekrandan evlerimize geçebiliyor.

Ben aslında bu sene dram dizilerine ara verecektim, yeter bıktım ağlamalardan deyip kendimi komedilere saklıyordum ki karşıma siz çıktınız. Tuttum sizi ne yalan söyleyeyim, yalnız bazı sorunlarımız var
*yayın saatinizi değiştiriyorlarmış, ilk hata insanlar tutulmadığınızı düşünecek ve kanalı değiştirecekler
*medcezir in karşısındasınız, ben her nekadar "KAYIP" medceziri yer desem de bir çağatayulusoy ve serenaysarıkaya gerçeği var ki reyting sebebiyle sizi yiyebilirler
bunları atlatırsanız #herşeyçokgüzelolacak


 Sevdim sizi gençler, işte tam da bu sebeple "KAYIP" umuyorum ki uzun soluklu ve kalitesi aynı düzeyde devam edecek şekilde olur. Başarınız daim olsun...

öperim











13 Eylül 2013 Cuma

+yemeyin şu yemeği soğuk soğuk -intikam?

Tatsız bir yemeği soğuk yerseniz mideniz ağrır, heh işte olay tam da bu. Aksiyonlu başlatalım denizde mücadele falan tamam, akıl hocalığı & durum değerlendirmesi olayı tamam, ters köşeler yapalım ortalığı karıştıralım eyvallah. Nasıl bunların hepsini düşünür yapmaya çalışır ama hiç bir samimiyet emaresi olmadan harmanlarsınız.

Dedimki "Alican Yücesoy" girmiş yahu kaçırılmaz bu bölüm, demez olaydım. O buram buram yapmacıklık kokan dövüş sahnesi nedir, "soça adaları"ymış, madem Rusya'dasınız iki Kremlin görüntüsü attırıvereydiniz ortaya, "waayyy paraya kıymışlar, çekimleri yapmışlar" dedirteydiniz. "soça adaları"nı izlerken biz dedikki "burası Ege bile değil hafız, bildiğin sarıyer de bir koy". Azcık hayal gücü, atraksiyon ve de heyecan istiyoruz adı "intikam" olan bir diziden, çok mu?

Elimde değil karşılaştırma yapmadan duramıyorum "SUSKUNLAR" ı izlerken bir bölümde 30 intikam olayı, 40 hesaplaşma, 15 ölümün kıyısında dolanma hissediyordunuz ve çocuk oyuncular dahi sizi yüreğinizin bam telinden yakalayabiliyorlardı. Aksiyon ve duygu bütünlüğü harika ilerliyordu böyle olunca da tekrarları dahi izletiyordu. İntikam'da aynı bütünlük bir türlü tutmadı, bunu kanald de farketmiş olacak ki ilk sezonun tekrarlarını verirken "Güneşi Beklerken" ile yer değiştirmek durumunda kaldılar, sabah reytinglerini kaptırmak istemediler, bu demek oluyor ki aslında onlarda dizinin gidişatından memnun değiller.

Değişim iyidir, taze kan gerekir deyip oyuncu değişkleri olmuş, eyvallah. Herkes Nejat İşler'in zorla oynatıldığı konusunda hem fikirdi, Beren le enerjileri uyuşmamıştı, böylece yeni "rüzgar" "Yiğit Özşener" oldu, YiğitÖzşener müthiş bir oyuncu fakat dizide ilginç bir iticilik olduğundan akşam onun o masum hallerine tahammül edemedim, 'biz senin entrikalarını seviyoruz be "cengiz" hocam' deyip tutup kolundan çıkarasım geldi diziden.

"Aslı" karakteri de değişmiş, bu yeni kız(ismini henüz bilmiyorum) yine girseymiş diziye fakat yeni bir karakter olarak, çünkü eski  "Aslı"  hırslarını ve duygularını daha iyi aktaran bir oyuncuydu, yanlış seçim çok net.

Bir de "cemre" nin hastanesindeki rol yapamayan fake doktor, ıyyhh, korkunçtu gereksizlik diz boyu.

Gelelim dizinin beğendim sahnelere, "Beren" annesinin hastane yatağında tam anlamıyla ağladı etkileyiciydi, ne uzattılar ne de acıtasyon yaptılar, temiz bir duygu aktarımıydı helal olsun.Mert Fırat ve Zafer Algöz oyunculuğu diziyi ayakta tutanlarda 1.sıradadır, bu bölümdeki hesaplaşma sahnesi muhteşemdi. Aşikar bir şekilde ölmediği belli edilen "Şahika" ile ajanlık bir türlü üstüne yakışmayan "Yağmur" un karşılaştığı sahne yerinde ve gecikmesizdi, bir de tabi ki son sahnedeki "Yağmur" repliği ile merak duygusu yeniden canlandırılabildi.

Sonuç olarak 3 bölüm daha bu sistemle devam ederse, kendime eziyeti bırakır, kanalı değiştirir giderim ;)




12 Eylül 2013 Perşembe

merhaba yeni yayın dönemi :D

"Aman Allah'ım o ne gereksiz bir bölümdür" ve çeşitleri ile "karadayı" nın 2.sezonuna başladık. 

Yeni sezona yaklaşık 60 yeni dizi başlayacakken sezon açılışını bu kadar akıcı olmayan bir bölümle başlamak cesaret ister doğrusu, ki o cesareti oyuncuların en kötü zamanlarında dahi getireceği reyting garantisinden alıyor olabilirler. 

Zaten ilk sezonun sonlarına doğru yeni bölüm izlemeyi bırakmıştım, özeti izleyip sonrasında farklı kanallara geçiş yapıyordum. O uzuun dram sahneleri, korkunç & duygusal bakışmalar, ağlamalar...acıtasyon+acıdason durumu insanı ister istemez "özet" e itiyor; gerekli olan sahneler hepsi onda mevcut, e bide romantizm&drama kısa tutuluyor çok şükür, takip etmeyince kaçırdığımız bir olay da yok, öyleyse istediğimiz her şey özet te dururken iki buçuk saat sırf kenan ın güzel bakışlarını izleyeceğiz diye tv başında duramazdım, durmadım.

Gerçi bir ara heyecanlandım ne yalan söyleyeyim, NihatAlptuğAltınkaya' nın Bakan ile olan sahnesinde "heh işte oyuna biraz renk geliyor" dedim ta ki yerli bruce wayne partisine kadar. O neydi yahuu. Çapkınlık üstüne oturmamış ama ukalalıktan devam ederlerse yürür giderler. 

"Orhan bronzlaşması" diye bir şey var artık, zaten gereksizdi "sarı" hali tam çekilmez oldu. (orhan çıkınca kanlı değiştiriyoruz, evde kimse tahammül edemiyor) Hayır anlıyorum yapımcının yeğeni, senaristin kuzeni ve ya yönetmenin kıramadığı komşusu olabilir de görevini yerine getirdiği ortada, mesleğinin zirvesindeyken emekli olmalı.

ve Savcı, tam gaz devam ;) sen de olmasan aksiyon, entrika, senaryo bitti.

Neyse fena içimi döktüm.. Zaten slow motion biten bir sezonun başlangıcı daha görkemli olmalıydı.

Oyunculukların güzelliğine senaryonun kalitesi eklenince "EZEL" ortaya çıkıyor, hal böyle olunca bizim eşik yükselmiş ve beklentimiz artmış oluyor. Eleştiriye meyyalim vallahi, güzel sevmemden ;)


not: pazartesi akşamına daha güzel bir dizi koysunlar "karadayı" yı yerler